İlk okulda, sınıf arkadaşlarımın çoğunluğu Ermeni idi. Ermeni olduklarını ise, bizler bilmiyorduk. Öğretmenimiz ve sınıftakiler, aile geçmişimizin Türkmen olduğunu biliyorlardı.
Okuduğumuz okul, sınıflarımız, kısaca KONAK geçmişi, Türkiye TEKEL İDARESİNE aitti. Tuz gölünde, farklı bir durum oluşunca, TEKEL yöneticileri köyden ayrılmışlar ve o konak bize kalmıştı. Benim de, ilk çocukluk anılarım, bu konakta idi.
Sonra, talep bile olmadan, kendi isteğimiz ile, bu konağın okul yapılmasını istemişiz.
Az öğrenci ama üç sınıflı olduğu için, yeni okul yapılmak istenmiş.
Aynı köyden, Okul Müdürü, gerçek neden hasetlik– kıskançlık, yeni okul yapılır ise, “KONAK’TA biz oturacağız. “ diye, o konağı yıktırdılar. O zaman, okul müdürünün Kayseri’de Ermeniler ile irtibatı dışında, halkın bu olay ve gelişmelerden haberi yoktu. Bunun, Kayseri’de ev ödülünü de, ilk olarak o almıştı. Ondan önce, hiç kimse, Kayseri’deki Ermenilerden ev almamışlardı.
Çevre köyler ve bizim köyden, her aileden, Almanya’da bir-kaç kişi vardır. Bu nedenle, Almanya ya da Almanlar, bizim köyleri çok iyi bilirler.
Fetullah konusu olmadan önceki aylarda, -yani her şey normal iken— bizim köye iki kilometre uzaklıktaki Cavlak Mahallesi altındaki yoldan bir araç geçerken durur ve oradaki iki kişi ile sohbet eder. Arabadan inen, etnik olarak Alman da olabilir ya da Almanya Ermenisi de. Kimse bu durumu çok önemsemez. Alman diye yakın davranırlar. İlk, dostluk ve yakınlıkları böyle başlar. İki kardeşten Ünal, benim ilk okul sınıf arkadaşımdır. Çok sevdiğim bir arkadaşımdı. Ağabeyi Feramuz, bizden daha üst sınıftadır.
Ağabeyi Feramuz, karşılaşmalarınızın çoğunda, o mahallede de karşılaşsak, hemen başkalarına beni şikayet ederdi. ‘Kardeşim Ünal’ı çok sever. Beni hiç sevmez.’ derdi. Olayın geçmişi ise, bir gün Leblebi içinde, üzende kırmızı çizgisi olan, küçük, beyaz, yumuşak şeker’i, ondan gizli Ünal’a vermişim. Beni kovaladı. Yakaladı. Cebim de de şeker yok. Gerçi daha sonraki bir gün, o şekerden ona da verdim ama o gün canı çok istemiş. O mahallede, kimse kötü değildi. Babaları Sefer Amca da, evlatları kadar beni sever ve korurdu. Gerçekten o köyde, kötü hiç kimse yoktu.
Evi, mahalle girişinde olduğu için, Lakabı Tilki İsmail olan, oğlu Hakkı’nın yanına uğrardım. Hakkı, askerde, çok önemli bir yerde askerlik yapmış. Daha Yüzbaşı iken, Karadayı Paşa’nın, kaç yılında, Genel Kurmay Başkanı olacağını bana söylemişti.
Ağabeyi İstanbul'da, AKÜ yaptı. Küçük kardeşi, Danimarka’da. Oraya yerleşti. Galiba Torun Emmi’nin oğulları Ahmet ve Mustafa’yı da, ailecek oraya götürmüş. Onlarında işleri iyi diye duymuştum. BUNLAR İLE ŞU AN KARŞILAŞSAK, AYNI YAKINLIK, AYNI SAMİMİYET, AYNI DÜRÜSTLÜĞÜ BULURUZ. Olaylar normal gitse, aynı güven ve özveri ile, vatanımızı birlikte savunurduk.
BU İYİ BİRLİKTELİĞİ –BAŞKALARINDA– BOZAN, KAYSERİ’DE, “ARAZİ HIRSIZLIĞI”NDAN, HER EV ALANLAR: İLK KEZ ERMENİ OLDUKLARINI ANLADILAR. Ve biraz mesafe açıldı. Bizden sonraki nesilde, bizlerdeki temel yok.
DIŞARIDAN ÇOK KİŞİ—KİŞİLER, TÜRKİYE’YE DOLDURULUP, “SAHTE VATANDAŞ”LIK ARTINCA, etkili bir konum yerde olsak, onlardan hiç birisine, baskı ve kötülük yaptırmazdık. Mecbur kalırsak, cebimizdeki harçlığımızın yarısını onlara verir, güven içerisinde, Suriye’ye ulaşmalarını garantiye alırdık.
Bu kadar.
11.03.2022 19:08
ek: Ehil yöneticiler - politikacılar olmaz ise, olacakları öğrendik.
Şu anda, TÜRKMEN YÖNETİM KONSEYİ olsa, ülkemizde olanlar, olabilir mi idi!
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder