GÖREVE BAŞLADIM.
“HALK İŞLETMECİLİĞİ - ÜST YÖNETİMİ” kurulana kadar, günlük,
rutin işlerim ile uğraşacağım. Bunun dışında fazla bir aktivitem olmayacaktır.
HALK İŞLETMECİLİĞİNDE, işin ne olduğu tanımı sonrası, Ankara
Genel Merkez’de, sistemi; Rus ve Amerikan arkadaşlar ile birlikte kuracağız.
Aynı zamanda, tanım sonrası, bu sistemin altyapısı, kanunlara uyumu,
güncellenmesi, belki tek başına yenilenmesi vb. hükümet ile de, bu noktada
birlikte çalışmalar. O güne gelene kadar, özel hayatımda bir düzenleme
yapabilmiş, sonuç alabilmiş isem,
“normalleşmişim” demektir. Bakalım, kısmet. Hayırlısı…
Halen, şu anda bile, uzun dönemde, başıma gelenlerin,
iş-çalışma hayatından uzak tutulmanın gerçek nedenlerini bulabilmiş değilim.
Daha öncesine bakıyorum.
Kanunlarımızda da görev tanımları çok açık-net olarak
yapılan, kendileri de bu tanıma uygun olan Generallerimizin önemli kısmı ile
sorunum yoktu. Her dönem ve durumda,
istemeyen bazıları olabilir.
TRT de bile, o döneme göre lüks sayılan Golf GLS arabamın
olmaması gerekirdi. Kayseri’de de, spor araba… Bu bile, haset – istemez
kazandırabiliyor. Buna benzer başka
şeyler de, bir başka neden olabilir mi?
(Burada anlatmaya çalıştığım, - o yıllarda, öyle olsa bile,
günümüzde de- bulunduğunuz yer ve bölgede, arabanız çok yeni ve dikkat çekici,
farklı olmasın!
Ev konusu da böyledir.
Bahçeli eviniz, dıştan çok iyi gözükmesin!
Akdeniz Sahili, Türk – Rus Tatil köylerinde, buna dikkat
edilmesi… )
Yine
de makul olanlar, şu anda aktif görevde olan çoğu kişi, konuyu anlamışlardır.
Nedenleri ve o kişileri biliyorlardır. Onlar ile uğraşacak zamanım da yoktur. (Rus
Kızına, çok zaman ayırmam gerekiyor. Hamile bırakmak, kısmete kalmış! Ortalama
6 ay. Çocuk kişiliği gelişimi, duygusal bağ, anne karnında kurulur. Babanın,
anne göbeği ile, gerilimden uzak, rahat bir ortamda uğraşması gerekiyor. Elini
üstünde dolaştırır iken, ruhunun da rahat olması gerekiyor. Günlük rutin işler
de var.
Başkaları ile, geçmiş ile uğraşacak zamanı bulmak imkansız. Daha çok ‘beyinsel’ yoğunluk isteyen Halk
işletmeciliği dönemine varmadan, hanımın doğurması gerekiyor. ) Bu nedenledir
ki, detayları bana aktarılmadan, ben bilmeden, -geç te olsa- bu sıkıntıları
yaşatanların, başka uygulama ve
alışkanlıklarının da gözden geçirilmesini, başkalarına da yaptıkları benzer
uygulamalardan, başlarının belada olmasını dilemekten başka bir diyeceğim
yoktur.
Geçmişimde, bazı iyi anılarım da vardır. . F-16 Projesinden,
karargâh teknik geliştirme bölümünü geçtikten sonra da, kaynağı bilinmeyen,
gönderenini bilmediğim bazı ‘Hizmete Özel’ kitaplar, broşür ve kitapçıklar
masama konulurdu. (Bu kitapları, bir başka General de, evime gizlice adam
sokup, inceletir ve bazılarını geri alırdı. Adam General ama o kitaplar
herhalde onlarda olmazdı! Yoksa, böyle yapmasının nedenini bulamıyorum!)
O askeri kitapların birisinde, Avrupa kaynaklı, İngilizce
bir eski harita vardı. Anadolu’yu; ‘TURKMENIA’ olarak gösteriyorlardı. Bunun, Rumlardan önce, sonra veya aynı
dönemde olup – olmadığını da bilmiyorum. Hatırlamıyorum.
İş sözleşmemin fesih işleminden sonra da, ben yine, kendimin
olarak gördüğüm, Kayseri 2. Hava İkmal Bakım Merkezine gider – gelirdim.
Kütüphanesinde de, gün boyu kitaplara bakardım.
(“Kütüphane” deyince, bir anı aklıma geldi. Ankara, TBMM
Kütüphanesinde, rastgele kitaplara bakıyorum. Baktım ki, bir dönemin meşhur
Generali Faik Turunç ya da Türünç, milletvekili iken, bir köşede oturup, gazete
–yada kitaba bakıyordu. Ortada sehpa var. Karşısına oturdum. Beni tanımıyor.
Bir kelime ya da cümle söyledim. İrkildi ve ondan sonra, kısa bir sohbetimiz
olmuştu.)
Aynı durum, askerlik dönemimde ya da hayatımın bazı
dönemlerinde, bana bazı kaynak kitaplar da gelirdi. Gönderenlerin kim – kimler olduğunu
araştırmaz ve bilmezdim.
Hava İkmal de iken, bana gelen bir başka askeri kaynak
kitap, şimdi elimde olsa, yeniden değerlendirmeye alsam, Ankara Polisi, eski
dönem, Siyasi Şube Müdürünün, 12 Eylül Askeri dönemi, Kayseri’deki –
Ankara’daki sorgulamalarında öğrenip, bana aktardıklarını, Akdeniz Sahil
Bölgesi ile ilgili –somut- itiraf ve düzenlemeleri daha iyi anlardım! Belki o
da; ‘Milli Müslüman Ermeni’ idi. Ve benim, etnik olarak Türk olduğumu bilirdi.
O bölge ile ilgili, bana verdiği bilgileri yapanların da, ‘Müslüman Ermeniler’ den
bir grup olduğunu bilebilecek konum – durum ve geçmişe, bilgi birikimine
sahipti. Ortak vatanımızı, birlikte koruma sorumluluk – görev bilinci de vardı.
Bu kişi, o dalda, bilgi – görev geçmişi olarak, önemli bir insandı. Eski dönem,
kritik dönem Başbakanlık Müsteşarı ve daha sonra, Turgut Özal’ın Milli Eğitim –
Dış İşleri Bakanı, Müslüman Ermeni, Hasan Celal Güzel’i sorguya alanın da, bu
kişi olduğunu sanıyor ya da öyle hatırlıyorum.
O dönemlerde, daha eski dönemlerde de, etnik konuları
yeterince bilmiyordum. (Müslüman Ermeni Vatandaşlarımızın, birbirlerini hemen tanımalarını sağlayan, isim
– soyad listesi dağıtılmadan önceki yıllar.)
* * *
Eski Türkçe bir kitaptan alıntı, tarihi notlar da, askerlik
dönemimde, ya bulacağım yere konulmuştu ya da orada idi. Ben, önceden
görmemiştim. Asya, yakın Asya, Türk ve Rus topraklarından, Selçuklu Devleti
öncesi Anadolu’ya inenler arasında, Türkmenler ile beraber, ailecek; ‘Rus Silah
Ustaları’ nın da olduğunu –yazılı bir kaynaktan da - okuduktan sonra, başka
kaynakları da, dönem dönem araştırmıştım. “Eski anlatılardan duyumlarımızın bir
kısmı, günümüz kaynak kitaplarında neden yok?” Bunu hep düşünürdüm.
O tarihi notlardaki eski bilgiler, bazen çağrışımlar
yapıyor.
Yine, Kayseri’de iken olabilir; ‘İTALYAN BİR GRUBUN,
KARADENİZ’ geçmiş bağlantısı ile ilgili, bir gazete haberi çıkmıştı.
Matbaa baskısı, ortadan zımbalı, sadeleştirilmiş Türkçe o
kitapçığı çok aradım. Ev de bulamamıştım. Oradaki bilgilere göre, çok geçmiş
dönem de, Hindistan’da, bir Salgın Hastalık olur. Herkes, o bölgeden kaçarlar.
Çevredeki Türklerin oldukları bölgelere, ülkelere, sınırlardan giremezler.
Sınır güvenlikleri yüksektir.
(Bunun için olsa gerek, New York’ta, Rus Kızına âşık
olduğumda; ‘Sınır Güvenliği’ ile ilgili, o dönem de, Türkiye’de bilinmeyen bir
sistemin temsilciliğini alıp, Rus
Kızının; ekonomik gelecek - güvencesini – güvenliğini sağladıktan sonra
evlenmek telaşı ile, bu işe sıkı sarılmıştım.)
Belki hastalık nedeni ile başka yerlerde de sınır
güvenlikleri artırılınca, Gürcistan bölgesi, - Kafkas Bölgesi dağlara gelirler
ve oralardan da Deniz Yolu ile Avrupa’ya geçerler. Kısaca, İtalya içinde bir
grubun, Karadeniz Sahili ya da Kafkasya ile bağlantısı vardır. Bu
nedenledir. Sanıyorum, çok tehlikeli bir
yolculuk. Basit deniz araçları ile. Dedelerinden, atalarından duydukları “Karadeniz’den
gelmişiz!’ Demelerinin kaynağı burasıdır.
Daha sonra Türkler, o bölgede anti bakteriyel, -belki kireç-
gibi, bir madde ile bölgeyi temizlerler. Dezenfekte ederler. Bulaşıcı
mikropları öldürürler. Yeniden, orada yaşam başlar.
Kısaca, bazı bilgi kaynaklarımın bir kısmı; Askerlerimizdir
ve Polislerimizdir. Bunların arasında, ‘Milli Müslüman Ermeniler’ etnik kökenli
olanlar da vardır.
1970 ler de, Türkiye’de bir Personel Kanunu değişimi olmuş.
MİT Mensubu olduğu sanılan – söylenilen, bazı emekli
Müslüman Ermeni Albaylara, her bakanlıkta bir oda ve görev verilmiş te
olabilir! Emekli maaşları iptal
edilmeden, bakanlık kadrosu ya da dış destekli ek gelir alanların da olduğu
söylentisi vardı. Gerçeği bilmiyoruz. Bunların bir kısmının da, Cumhurbaşkanlığı
Muhafız Alayı ile bağlantıları. Sanki onların, bilincinde olarak- olmayarak,
bir merkezce, yönetimin –bakanlıkların, etnik olarak Türk olanlardan
temizlenmesinde görev alma ihtimalleri araştırılmalıdır.
Bu tür kişilerin, makul, ‘Müslüman Ermeni’ geçmişi olanları
da, belki, ‘Milli Müslüman Ermenileri’
de, istemediklerini – harcamış olabilecekleri - gibi bir sonucu da, bugün
düşünebiliyoruz. Yine de, bilmeden –
bilincinde olmadan, bağlı oldukları yer – kişi, merkezin yanlışlarını onlara
yükleyemeyecek kadar, aynı dili konuşuyorduk. Aynı duyguları paylaşıyorduk.
Bunlardan bazıları ile, bugün samimi olarak konuşulup – görüşülse, yönetimde,
etnik denge sağlanmasında, kalıcı- iyi katkıları olabileceğini
düşünüyoruz. Türkiye, iyi bir ülke idi.
Subaylarımız da iyi yetiştirilirlerdi.
1980 ler den sonra verilen hasarı bilmiyoruz! Polis seçme ve eğitme sisteminin de… o
tarihten sonra, bozulduğunu, etnikleştiğini sanıyoruz…
Daha gerçeğini söyler isek – dış, yüzeysel bakış- bu işin
içinde olanların önemli kısmı da, konuları, küçük çaplı bir etnik dayanışma
olarak görüyorlardı. Bizler de öyle
düşünüyorduk. Önemsenmiyordu.
Fetullah örgütlenmesinin ise, -Amerikan FBI’ da aynı sonuca
varmıştır.- Tam etnik ve başka bir örgütlenme modeli idi. Eski dönemler ile
karıştırıldığı için, amacın anlaşılmasında geç kalındı. Bu kadar katı bir
karşıtlığa, ihtimal de verilmiyordu. Eski sistem ve çalışmalarda, etnik olarak
Türk olanlara bir karşıtlık, -kesin olarak yoktu- ya yakın, az idi!
O dönemlerden önce yetişenler, aile etnik geçmişleri,
Müslüman Ermeni de olsalar, ülkemizin, halkımızın, bununla birlikte, etnik
geçmişi Türk olanların da bir güvencesi idiler. Onlar emekli olduktan sonra,
bazı uygunsuz – olmayacak işler oldu! Bir başka anlatım ile, bundan sonraki
çalışmalar, bu ortak geçmişimiz bilinerek, onlar arasındaki makul – aklı
başında olanlar ile de birlikte yürütülmelidir. Çünkü, üzerinde çalışılacak
bakanlıklar, kurumlar; sadece Emniyet değil, Maliye, Dış İşleri, Savunma, Milli
Eğitim Bakanlıklarıdır. Diyanet İşleri Başkanlığıdır. TRT dir. Bu tür etnik
uygulamaları artıranlar da, asker – polis değil, siyasetçiler ve onların
atadıkları bürokratlardır. Bu bakanlıklara bağlı il temsilciliklerinde, özel
kalem de çalışanlar da, özel ofisler de, yeni görevlendirmelerde; -bayan değil,
erkek personel- atamaları yapılmalıdır. Etnik dengelenmeye gidilmelidir. Son 20
yılda olduğu söylenilen, devlet dairesi – devlet memurluğuna yakışmayan - olmaması gereken bazı uygulamalar,
söylentiler de bitirilmelidir.
İkinci adım, yönetimlerde – yöneticilerde etnik dengeleme,
şu üç bakanlıkta, -bana göre- Başbakan’a bağlı, Güvenlik Müsteşarı ya da
Müsteşar Yardımcısı başkanlığında, Gençlik Spor, Kültür ve Çalışma
Bakanlıklarının, bilinen, sürekli, belli temsilcilerinden bir komisyon
tarafından yapılmalıdır. Çünkü bu bir ‘Güvenlik Sorunu’dur. Genel Müdür
yardımcıları, illerde Müdür yardımcıları, başka ülkelerde olan ‘Yunus Emre
Kültür Merkezleri’nde de, hiç olmazsa Müdür Yardımcıları, etnik olarak Türk
olmalıdırlar.
* * *
Bütün illerimizde, valiliklerde, ilçe kaymakamlıklarında,
giriş katta bir oda –İlan Odası -
olmalıdır. Dış bahçe girişinde de, önemli ilanların asıldığı, ön duyuruların
yapılacağı bir camlı kutu. Uluslararası burslar, İş ve İşçi bulma kurumundan
talep edilen, -o bölgede- açık işler
listesi, sınav duyuruları, personel
arayan –akredite edilmiş- özel şirketler
listesi vb. İlan – Bilgi Odası. O oda da oturacak bir personel yeterlidir.
Tüm bunlar, bireysel görüş, anı - sanı ve önerilerdir. Ben
bu çalışmaların ve iç güvenlik konularının hiç birisinin içinde olmayacağım.
Bu dallarda çalışacak olanlara yardımcı olacak bir-kaç
paragraf, notlardır.
17.04.2017 13:32
EK:
üstte bir giriş paragrafı var.
“Halen, şu anda bile, uzun dönemde, başıma gelenlerin,
iş-çalışma hayatından uzak tutulmanın gerçek nedenlerini bulabilmiş değilim.”
Aynen benim gibi, beni yakından tanıyan, aile geçmişi
‘Müslüman Ermeni’ olan, Kayseri ve Ankara’daki
–normal-, konulardan habersiz-, çoğu kişi; Türkiye’de, etnik olarak Türk
olanları, devlet yönetimi ve toplumu etkileyecek iş hayatından uzak tutmak
için, bula bula seni mi buldular?’ diye şaşkındırlar.
Benim gibi onların da, bu konunun detaylarını bilmediklerini
tahmin ediyorum.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra, hepimiz ‘Türk’
idik. Yalnız kâğıt üzerinde değil, uygulamada da, hepimizin ortak vatanında,
ortak geleceğe yönelmiştik. Rusya ve Amerikan yatırımları, hepimizi, tüm
vatandaşlarımızı, Türk Halkını, bir yaşam seviyesine ulaştırmıştı.
Yukarıdaki paragraf, 1923 -1945 dönemi için doğrudur.
Aklı başında herkeste, ortak atanımızda, ortak geleceğimize,
günlük işlerimize odaklanmıştık. Çanakkale Savaşında, Sakarya Meydan
Muharebesinde, yan yana – omuz omuza çarpışan, tek bir millet, o yıllarda,
Almanya ve Japonya’dan bile ileri idi. İngiltere ise, kan kaybediyordu. Sistemimiz
güçlü, moral değerlerimiz yüksekti.
Osmanlı
İmparatorluğunu batırma-dağıtma dönemindeki uygulama ve
modeller, yeniden yürürlüğe girdi. Türkiye’yi, içeriden ayrıştırmak, içeriden
yıkmak!
Bunun için yapılan hazırlıkları, çoğu
vatandaşlarımız bilmiyorlardı.
Sizlere bir örnek vereyim:
Benim adım ‘Cafer’ i, hem aile geçmişi Türk olanlar
kullanır, hem de aile geçmişi Ermeni ya da Alevi olanlar da… ‘Müslüman Ermeni’ oldukları hemen belli olan,
sadece o grubun kullandıkları isimler dışında, bazı isimler de, bilerek –
bilmeyerek, başka gruplar tarafından da kullanılıyor.
Eski tip, el yazısı ile, mürekkepli kalemle doldurulan,
nüfus hüviyet cüzdanımda, ismimin baş harfi altında, küçük bir,
noktadan geniş – yatay çizik vardı. Ortak
kullanılan bazı isimlerde, eğer o kişi,
aile geçmişi olarak ‘Türk’ ise, ilk baş harf altında, buna benzer bir işaret
olduğunu çok sonra, birisi bana söylemişti. Nüfus İdaresi, kuruluşundan
itibaren, o yıllarda Türklerin unuttuğu ya da –Osmanlı İmparatorluğu döneminde
yaptırılan iç göçler nedeni ile –etnik geçmişlerini bilmedikleri,
‘Türk-Türkmen’ sandıkları, aile bireyleri; Nüfus İdaresi, Jandarma ve Askerlik Şubelerinde yeniden –kapalı- örgütlenmeye
başlanılıyor. Geçmişte İngilizlerin, bu sefer ise, Cumhuriyet döneminde,
Almanların bu işi başlattıkları sanılıyor. Ayrıca içeride de, bu konuda
çalışanlar olduğu duyum ve iddiaları var. Ana kayıt sistemi ise, ‘İngiliz’ imiş!
Eski
Nüfus Kayıt Defterleri, Askerlik Şube Defterlerinin bir köşesinde, -kopya kalemi
ile- o ailenin etnik geçmişini belirten bir işaret olduğu söylenilir. Bu
sistemin,1945 ten sonra yeniden başlaması, 1960 Askeri Yönetiminden sonra da,
İngilizlerin; ‘Türkiye’de Kürt yok!’ tartışmalarını başlatmaları ile, yalnız
Kürtler değil, bizlerde şaşırdık. Mesele, kapalı etnik kimlikli ‘Müslüman
Ermenileri’ gözden uzak tutmak! Başkaları konuları anlamadan, dış kaynaklı bir
yeni örgütlenme. Bu kez konuyu anlayan başka merkezlerde - ülkelerde işe
karışırlar. Herkes, kendisine göre bir plan yapıp, sonuçların, kendi çıkar ve
amaçlarına uygun gelişmesini isterler. İşte o yıllardan itibaren, Türkiye’de; etnik
konuların konuşulması – yazılması yasaklandı.
Tv ‘lere, gazeteciler çıkıyorlar. Hepsi de, Müslüman Ermeni. ‘Kürtçülük’ konusunu tartışıyorlar. Açılım ne zaman? Nasıl olmalıdır? (Bu konuda, onlara bir kısıtlama hiç yok. Olmadı!!!)
Tv ‘lere, gazeteciler çıkıyorlar. Hepsi de, Müslüman Ermeni. ‘Kürtçülük’ konusunu tartışıyorlar. Açılım ne zaman? Nasıl olmalıdır? (Bu konuda, onlara bir kısıtlama hiç yok. Olmadı!!!)
İnsanın, bireyin aile geçmişi, Kürt, Ermeni, Laz ya da başka
bir etnik kökenden olabilir. Türkiye Cumhuriyetini kuranların ortak vatan
anlayışı ile, herkes kendi etnik kimliğini de açık söyleyerek, o kültürü
yaşayarak, yaşatarak, geleceğe birlikte yürürler. Kanunlarımızda da, etnik
geçmişin söylenmesi yasak değildir.
Böyle bir karmaşa dönemini yaşadık.
Konular
ile hiç ilgisi olmayanlar da, tek suçları, etnik olarak ‘Türk’ oldukları için,
bazı görev
ve
konumlardan, ekonomik yapılanmalardan uzaklaştırıldılar. Bunu, böyle bir
sonucu, Kürt’te istemez. Aile geçmişi Müslüman Ermeni olanlar da… Bizleri,
birbirlerimize düşürmek için, -belki- de, çok sistemli, kapsamlı bir oyunu
sahnelemek isteyenler, bizleri mağdur ettiler.
Bu işin içinde olanlar da, konuyu tam anlayamıyorlar gibi…
…ki
böylece, Türkiye, güçlü bir ülke, güçlü bir toplum olmasın!
18.04.2017 10:08
İlave: II)
Türkiye’deki nüfus kayıtları, sağlam ve açıktır. Herkesin
aile ve etnik geçmişleri, 3-5 yerde kayıtlıdır. Bununla birlikte, bu durum
vatandaşlardan saklanıyordu. Böylece, kendi ülkemizde, Türkiye Cumhuriyetini
birlikte kuran insanlarımız, birbirleri aleyhine kullanılma yol ve yöntemleri
araştırılıyordu. Cumhuriyetin kuruluşunda var olanların çok az bir kısmı hariç,
birbirleri aleyhine kullanılmaları da, 1970 lere kadar çok zordu.
Türkiye’nin, tüm farklı etnik geçmişlerden gelen
vatandaşlarımızın ana sorunu ise, bölgemizdeki gerek Savaşlar ve gerekse başka
nedenler ile, Anadolu’ya sonradan gelen insanlar!... Gerek bütçeden ve gerekse
başka kaynaklardan, onlara harcanan paralar… İç istikrar için gerekli olan, iş
– aile yaşamındaki, son 15 – 20 yılda giderek artan sıkıntılar vb. Geçim
sorunu.
Özellikle,
son 40 – 50 yılda gelenlerin, TOPLU OLARAK SINIR DIŞI EDİLMELERİNİ SAĞLAYICI
BAZI KATI ÖNLEMLER GEREKİYOR. Bu konu konuşulmuyor. Hatta onlara ev veriliyor. Her Türkçe konuşan, ‘Türk’ değildir. O
yerleşimler, ‘Misak-ı Milli’ ilkelerine aykırıdır.
1970 lerdeki kapalı etnik çalışmalar, Özallı yıllarda, kendisine has özel bir sistem ile, etkili
devlet görevleri, daire başkanlıkları,
danışmanlıklar dâhil, Genel Müdür, üst yönetimler, illerde, bakanlık temsilcisi
müdürlüklerin hepsine birden ‘Müslüman Ermeni’ aile geçmişi olanlar atanınca,
bir duraklama ve şaşkınlık yaşandı. Süleyman Demirel dönemi, yine biraz
esneklik, etnik denge vardı.
Bir
atama-tayin de, bireyin anne-baba, eş’i, etnik geçmişini belirten o özel
sisteme artık günümüzde gerek yoktur. Bu işin kapalı – gizli yapılması da
yanlıştır. Artık, Ankara’dan, herkesin anne-baba, eş’inin aile geçmişi ve etnik
bilgilerine ulaşılıyor. Bunun, kapalı –
gizli değil, (isim-soy-ad listesinden zaten hemen anlaşılıyor.) bundan sonra
açık yapılmasının, şu tür yararları olacaktır:
Özal’ın Partisi ANAP’ın kuruluş yıllarında, her il deki
Ticaret ve Sanayi Odalarında, o yöreyi iyi bilen bir-kaç ‘Müslüman Ermeni’ iş
adamı destek, yönlendirmeleri, organizasyonları ile, siyasi parti kurulmuştu.
Kapalı etnik kimlik olduğu için, vatandaşlar bu durumu bilmiyorlardı. Açık
Etnik kimliğe geçilince, Siyasi Parti Yönetimleri, İl Genel Meclis ve Belediye
Meclis Üyelikleri, Milletvekilleri adaylık ve seçimlerinde, il müdürlüklerinde,
üniversitelerin yönetimleri ve akademisyen seçimlerinde, bir etnik denge gelecektir. HÜKÜMETTE,
YÖNETİMDE, TEMSİL ADALETİ!...
………….
18.04.2017 12:26
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder