Translate

19 Nisan 2017 Çarşamba

Göreve başladığımda,yeni-yazı böyle olacak. (Eskiyi kaldırıyorum.)

GÖREVE BAŞLADIM.

“HALK İŞLETMECİLİĞİ - ÜST YÖNETİMİ” kurulana kadar, günlük, rutin işlerim ile uğraşacağım. Bunun dışında fazla bir aktivitem olmayacaktır.

HALK İŞLETMECİLİĞİNDE, işin ne olduğu tanımı sonrası, Ankara Genel Merkez’de, sistemi; Rus ve Amerikan arkadaşlar ile birlikte kuracağız. Aynı zamanda, tanım sonrası, bu sistemin altyapısı, kanunlara uyumu, güncellenmesi, belki tek başına yenilenmesi vb. hükümet ile de, bu noktada birlikte çalışmalar. O güne gelene kadar, özel hayatımda bir düzenleme yapabilmiş, sonuç alabilmiş isem,  “normalleşmişim” demektir. Bakalım, kısmet. Hayırlısı…

Halen, şu anda bile, uzun dönemde, başıma gelenlerin, iş-çalışma hayatından uzak tutulmanın gerçek nedenlerini bulabilmiş değilim.

Daha öncesine bakıyorum.
Kanunlarımızda da görev tanımları çok açık-net olarak yapılan, kendileri de bu tanıma uygun olan Generallerimizin önemli kısmı ile sorunum yoktu.  Her dönem ve durumda, istemeyen bazıları olabilir.

TRT de bile, o döneme göre lüks sayılan Golf GLS arabamın olmaması gerekirdi. Kayseri’de de, spor araba… Bu bile, haset – istemez kazandırabiliyor.  Buna benzer başka şeyler de, bir başka neden olabilir mi?

(Burada anlatmaya çalıştığım, - o yıllarda, öyle olsa bile, günümüzde de- bulunduğunuz yer ve bölgede, arabanız çok yeni ve dikkat çekici, farklı olmasın!
Ev konusu da böyledir.  Bahçeli eviniz, dıştan çok iyi gözükmesin!
Akdeniz Sahili, Türk – Rus Tatil köylerinde, buna dikkat edilmesi… )

Yine de makul olanlar, şu anda aktif görevde olan çoğu kişi, konuyu anlamışlardır. Nedenleri ve o kişileri biliyorlardır. Onlar ile uğraşacak zamanım da yoktur. (Rus Kızına, çok zaman ayırmam gerekiyor. Hamile bırakmak, kısmete kalmış! Ortalama 6 ay. Çocuk kişiliği gelişimi, duygusal bağ, anne karnında kurulur. Babanın, anne göbeği ile, gerilimden uzak, rahat bir ortamda uğraşması gerekiyor. Elini üstünde dolaştırır iken, ruhunun da rahat olması gerekiyor. Günlük rutin işler de var. Başkaları ile, geçmiş ile uğraşacak zamanı bulmak imkansız.  Daha çok ‘beyinsel’ yoğunluk isteyen Halk işletmeciliği dönemine varmadan,  hanımın doğurması gerekiyor. ) Bu nedenledir ki, detayları bana aktarılmadan, ben bilmeden, -geç te olsa- bu sıkıntıları yaşatanların,  başka uygulama ve alışkanlıklarının da gözden geçirilmesini, başkalarına da yaptıkları benzer uygulamalardan, başlarının belada olmasını dilemekten başka bir diyeceğim yoktur. 

Geçmişimde, bazı iyi anılarım da vardır. . F-16 Projesinden, karargâh teknik geliştirme bölümünü geçtikten sonra da, kaynağı bilinmeyen, gönderenini bilmediğim bazı ‘Hizmete Özel’ kitaplar, broşür ve kitapçıklar masama konulurdu. (Bu kitapları, bir başka General de, evime gizlice adam sokup, inceletir ve bazılarını geri alırdı. Adam General ama o kitaplar herhalde onlarda olmazdı! Yoksa, böyle yapmasının nedenini bulamıyorum!)

O askeri kitapların birisinde, Avrupa kaynaklı, İngilizce bir eski harita vardı. Anadolu’yu; ‘TURKMENIA’ olarak gösteriyorlardı.  Bunun, Rumlardan önce, sonra veya aynı dönemde olup – olmadığını da bilmiyorum. Hatırlamıyorum.

İş sözleşmemin fesih işleminden sonra da, ben yine, kendimin olarak gördüğüm, Kayseri 2. Hava İkmal Bakım Merkezine gider – gelirdim. Kütüphanesinde de, gün boyu kitaplara bakardım.

(“Kütüphane” deyince, bir anı aklıma geldi. Ankara, TBMM Kütüphanesinde, rastgele kitaplara bakıyorum. Baktım ki, bir dönemin meşhur Generali Faik Turunç ya da Türünç, milletvekili iken, bir köşede oturup, gazete –yada kitaba bakıyordu. Ortada sehpa var. Karşısına oturdum. Beni tanımıyor. Bir kelime ya da cümle söyledim. İrkildi ve ondan sonra, kısa bir sohbetimiz olmuştu.) 

Aynı durum, askerlik dönemimde ya da hayatımın bazı dönemlerinde, bana bazı kaynak kitaplar da gelirdi. Gönderenlerin kim – kimler olduğunu araştırmaz ve bilmezdim.

Hava İkmal de iken, bana gelen bir başka askeri kaynak kitap, şimdi elimde olsa, yeniden değerlendirmeye alsam, Ankara Polisi, eski dönem, Siyasi Şube Müdürünün, 12 Eylül Askeri dönemi, Kayseri’deki – Ankara’daki sorgulamalarında öğrenip, bana aktardıklarını, Akdeniz Sahil Bölgesi ile ilgili –somut- itiraf ve düzenlemeleri daha iyi anlardım! Belki o da; ‘Milli Müslüman Ermeni’ idi. Ve benim, etnik olarak Türk olduğumu bilirdi. O bölge ile ilgili, bana verdiği bilgileri yapanların da, ‘Müslüman Ermeniler’ den bir grup olduğunu bilebilecek konum – durum ve geçmişe, bilgi birikimine sahipti. Ortak vatanımızı, birlikte koruma sorumluluk – görev bilinci de vardı. Bu kişi, o dalda, bilgi – görev geçmişi olarak, önemli bir insandı. Eski dönem, kritik dönem Başbakanlık Müsteşarı ve daha sonra, Turgut Özal’ın Milli Eğitim – Dış İşleri Bakanı, Müslüman Ermeni, Hasan Celal Güzel’i sorguya alanın da, bu kişi olduğunu sanıyor ya da öyle hatırlıyorum.

O dönemlerde, daha eski dönemlerde de, etnik konuları yeterince bilmiyordum. (Müslüman Ermeni Vatandaşlarımızın,  birbirlerini hemen tanımalarını sağlayan, isim – soyad listesi dağıtılmadan önceki yıllar.)

*   *  *
Eski Türkçe bir kitaptan alıntı, tarihi notlar da, askerlik dönemimde, ya bulacağım yere konulmuştu ya da orada idi. Ben, önceden görmemiştim. Asya, yakın Asya, Türk ve Rus topraklarından, Selçuklu Devleti öncesi Anadolu’ya inenler arasında, Türkmenler ile beraber, ailecek; ‘Rus Silah Ustaları’ nın da olduğunu –yazılı bir kaynaktan da - okuduktan sonra, başka kaynakları da, dönem dönem araştırmıştım. “Eski anlatılardan duyumlarımızın bir kısmı, günümüz kaynak kitaplarında neden yok?” Bunu hep düşünürdüm. 

O tarihi notlardaki eski bilgiler, bazen çağrışımlar yapıyor.

Yine, Kayseri’de iken olabilir; ‘İTALYAN BİR GRUBUN, KARADENİZ’ geçmiş bağlantısı ile ilgili, bir gazete haberi çıkmıştı.
Matbaa baskısı, ortadan zımbalı, sadeleştirilmiş Türkçe o kitapçığı çok aradım. Ev de bulamamıştım. Oradaki bilgilere göre, çok geçmiş dönem de, Hindistan’da, bir Salgın Hastalık olur. Herkes, o bölgeden kaçarlar. Çevredeki Türklerin oldukları bölgelere, ülkelere, sınırlardan giremezler. Sınır güvenlikleri yüksektir.

(Bunun için olsa gerek, New York’ta, Rus Kızına âşık olduğumda; ‘Sınır Güvenliği’ ile ilgili, o dönem de, Türkiye’de bilinmeyen bir sistemin temsilciliğini alıp,  Rus Kızının; ekonomik gelecek - güvencesini – güvenliğini sağladıktan sonra evlenmek telaşı ile, bu işe sıkı sarılmıştım.)

Belki hastalık nedeni ile başka yerlerde de sınır güvenlikleri artırılınca, Gürcistan bölgesi, - Kafkas Bölgesi dağlara gelirler ve oralardan da Deniz Yolu ile Avrupa’ya geçerler. Kısaca, İtalya içinde bir grubun, Karadeniz Sahili ya da Kafkasya ile bağlantısı vardır. Bu nedenledir.  Sanıyorum, çok tehlikeli bir yolculuk. Basit deniz araçları ile. Dedelerinden, atalarından duydukları “Karadeniz’den gelmişiz!’ Demelerinin kaynağı burasıdır. 

Daha sonra Türkler, o bölgede anti bakteriyel, -belki kireç- gibi, bir madde ile bölgeyi temizlerler. Dezenfekte ederler. Bulaşıcı mikropları öldürürler. Yeniden, orada yaşam başlar. 

Kısaca, bazı bilgi kaynaklarımın bir kısmı; Askerlerimizdir ve Polislerimizdir. Bunların arasında, ‘Milli Müslüman Ermeniler’ etnik kökenli olanlar da vardır.

1970 ler de, Türkiye’de bir Personel Kanunu değişimi olmuş.
MİT Mensubu olduğu sanılan – söylenilen, bazı emekli Müslüman Ermeni Albaylara, her bakanlıkta bir oda ve görev verilmiş te olabilir!  Emekli maaşları iptal edilmeden, bakanlık kadrosu ya da dış destekli ek gelir alanların da olduğu söylentisi vardı. Gerçeği bilmiyoruz. Bunların bir kısmının da, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı ile bağlantıları. Sanki onların, bilincinde olarak- olmayarak, bir merkezce, yönetimin –bakanlıkların, etnik olarak Türk olanlardan temizlenmesinde görev alma ihtimalleri araştırılmalıdır.

Bu tür kişilerin, makul, ‘Müslüman Ermeni’ geçmişi olanları da, belki,  ‘Milli Müslüman Ermenileri’ de, istemediklerini – harcamış olabilecekleri - gibi bir sonucu da, bugün düşünebiliyoruz.  Yine de, bilmeden – bilincinde olmadan, bağlı oldukları yer – kişi, merkezin yanlışlarını onlara yükleyemeyecek kadar, aynı dili konuşuyorduk. Aynı duyguları paylaşıyorduk. Bunlardan bazıları ile, bugün samimi olarak konuşulup – görüşülse, yönetimde, etnik denge sağlanmasında, kalıcı- iyi katkıları olabileceğini düşünüyoruz.  Türkiye, iyi bir ülke idi. Subaylarımız da iyi yetiştirilirlerdi.  1980 ler den sonra verilen hasarı bilmiyoruz!  Polis seçme ve eğitme sisteminin de… o tarihten sonra, bozulduğunu, etnikleştiğini sanıyoruz…

Daha gerçeğini söyler isek – dış, yüzeysel bakış- bu işin içinde olanların önemli kısmı da, konuları, küçük çaplı bir etnik dayanışma olarak görüyorlardı.  Bizler de öyle düşünüyorduk. Önemsenmiyordu.

Fetullah örgütlenmesinin ise, -Amerikan FBI’ da aynı sonuca varmıştır.- Tam etnik ve başka bir örgütlenme modeli idi. Eski dönemler ile karıştırıldığı için, amacın anlaşılmasında geç kalındı. Bu kadar katı bir karşıtlığa, ihtimal de verilmiyordu. Eski sistem ve çalışmalarda, etnik olarak Türk olanlara bir karşıtlık, -kesin olarak yoktu- ya yakın, az idi!

O dönemlerden önce yetişenler, aile etnik geçmişleri, Müslüman Ermeni de olsalar, ülkemizin, halkımızın, bununla birlikte, etnik geçmişi Türk olanların da bir güvencesi idiler. Onlar emekli olduktan sonra, bazı uygunsuz – olmayacak işler oldu! Bir başka anlatım ile, bundan sonraki çalışmalar, bu ortak geçmişimiz bilinerek, onlar arasındaki makul – aklı başında olanlar ile de birlikte yürütülmelidir. Çünkü, üzerinde çalışılacak bakanlıklar, kurumlar; sadece Emniyet değil, Maliye, Dış İşleri, Savunma, Milli Eğitim Bakanlıklarıdır. Diyanet İşleri Başkanlığıdır. TRT dir. Bu tür etnik uygulamaları artıranlar da, asker – polis değil, siyasetçiler ve onların atadıkları bürokratlardır. Bu bakanlıklara bağlı il temsilciliklerinde, özel kalem de çalışanlar da, özel ofisler de, yeni görevlendirmelerde; -bayan değil, erkek personel- atamaları yapılmalıdır. Etnik dengelenmeye gidilmelidir. Son 20 yılda olduğu söylenilen, devlet dairesi – devlet memurluğuna yakışmayan  - olmaması gereken bazı uygulamalar, söylentiler de bitirilmelidir.

İkinci adım, yönetimlerde – yöneticilerde etnik dengeleme, şu üç bakanlıkta, -bana göre- Başbakan’a bağlı, Güvenlik Müsteşarı ya da Müsteşar Yardımcısı başkanlığında, Gençlik Spor, Kültür ve Çalışma Bakanlıklarının, bilinen, sürekli, belli temsilcilerinden bir komisyon tarafından yapılmalıdır. Çünkü bu bir ‘Güvenlik Sorunu’dur. Genel Müdür yardımcıları, illerde Müdür yardımcıları, başka ülkelerde olan ‘Yunus Emre Kültür Merkezleri’nde de, hiç olmazsa Müdür Yardımcıları, etnik olarak Türk olmalıdırlar.
 
*   *  *
Bütün illerimizde, valiliklerde, ilçe kaymakamlıklarında, giriş katta bir oda –İlan Odası  - olmalıdır. Dış bahçe girişinde de, önemli ilanların asıldığı, ön duyuruların yapılacağı bir camlı kutu. Uluslararası burslar, İş ve İşçi bulma kurumundan talep edilen, -o bölgede-  açık işler listesi, sınav duyuruları,  personel arayan –akredite edilmiş-  özel şirketler listesi vb. İlan – Bilgi Odası. O oda da oturacak bir personel yeterlidir.   

Tüm bunlar, bireysel görüş, anı - sanı ve önerilerdir. Ben bu çalışmaların ve iç güvenlik konularının hiç birisinin içinde olmayacağım.

Bu dallarda çalışacak olanlara yardımcı olacak bir-kaç paragraf, notlardır.

17.04.2017 13:32


EK: üstte bir giriş paragrafı var.

“Halen, şu anda bile, uzun dönemde, başıma gelenlerin, iş-çalışma hayatından uzak tutulmanın gerçek nedenlerini bulabilmiş değilim.”

Aynen benim gibi, beni yakından tanıyan, aile geçmişi ‘Müslüman Ermeni’ olan, Kayseri ve Ankara’daki  –normal-, konulardan habersiz-, çoğu kişi; Türkiye’de, etnik olarak Türk olanları, devlet yönetimi ve toplumu etkileyecek iş hayatından uzak tutmak için, bula bula seni mi buldular?’ diye şaşkındırlar.

Benim gibi onların da, bu konunun detaylarını bilmediklerini tahmin ediyorum.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra, hepimiz ‘Türk’ idik. Yalnız kâğıt üzerinde değil, uygulamada da, hepimizin ortak vatanında, ortak geleceğe yönelmiştik. Rusya ve Amerikan yatırımları, hepimizi, tüm vatandaşlarımızı, Türk Halkını, bir yaşam seviyesine ulaştırmıştı.

Yukarıdaki paragraf, 1923 -1945 dönemi için doğrudur.
Aklı başında herkeste, ortak atanımızda, ortak geleceğimize, günlük işlerimize odaklanmıştık. Çanakkale Savaşında, Sakarya Meydan Muharebesinde, yan yana – omuz omuza çarpışan, tek bir millet, o yıllarda, Almanya ve Japonya’dan bile ileri idi. İngiltere ise, kan kaybediyordu. Sistemimiz güçlü, moral değerlerimiz yüksekti.

Osmanlı İmparatorluğunu batırma-dağıtma dönemindeki uygulama ve modeller, yeniden yürürlüğe girdi. Türkiye’yi, içeriden ayrıştırmak, içeriden yıkmak!

Bunun için yapılan hazırlıkları, çoğu vatandaşlarımız bilmiyorlardı.
Sizlere bir örnek vereyim:
Benim adım ‘Cafer’ i, hem aile geçmişi Türk olanlar kullanır, hem de aile geçmişi Ermeni ya da Alevi olanlar da…  ‘Müslüman Ermeni’ oldukları hemen belli olan, sadece o grubun kullandıkları isimler dışında, bazı isimler de, bilerek – bilmeyerek, başka gruplar tarafından da kullanılıyor.

Eski tip, el yazısı ile, mürekkepli kalemle doldurulan, nüfus hüviyet cüzdanımda, ismimin baş harfi altında, küçük bir, noktadan geniş – yatay çizik vardı. Ortak kullanılan bazı isimlerde,  eğer o kişi, aile geçmişi olarak ‘Türk’ ise, ilk baş harf altında, buna benzer bir işaret olduğunu çok sonra, birisi bana söylemişti. Nüfus İdaresi, kuruluşundan itibaren, o yıllarda Türklerin unuttuğu ya da –Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaptırılan iç göçler nedeni ile –etnik geçmişlerini bilmedikleri, ‘Türk-Türkmen’ sandıkları, aile bireyleri; Nüfus İdaresi, Jandarma ve Askerlik Şubelerinde yeniden –kapalı- örgütlenmeye başlanılıyor. Geçmişte İngilizlerin, bu sefer ise, Cumhuriyet döneminde, Almanların bu işi başlattıkları sanılıyor. Ayrıca içeride de, bu konuda çalışanlar olduğu duyum ve iddiaları var. Ana kayıt sistemi ise, ‘İngiliz’ imiş!

Eski Nüfus Kayıt Defterleri, Askerlik Şube Defterlerinin bir köşesinde, -kopya kalemi ile- o ailenin etnik geçmişini belirten bir işaret olduğu söylenilir. Bu sistemin,1945 ten sonra yeniden başlaması, 1960 Askeri Yönetiminden sonra da, İngilizlerin; ‘Türkiye’de Kürt yok!’ tartışmalarını başlatmaları ile, yalnız Kürtler değil, bizlerde şaşırdık. Mesele, kapalı etnik kimlikli ‘Müslüman Ermenileri’ gözden uzak tutmak! Başkaları konuları anlamadan, dış kaynaklı bir yeni örgütlenme. Bu kez konuyu anlayan başka merkezlerde - ülkelerde işe karışırlar. Herkes, kendisine göre bir plan yapıp, sonuçların, kendi çıkar ve amaçlarına uygun gelişmesini isterler.  İşte o yıllardan itibaren, Türkiye’de; etnik konuların konuşulması – yazılması yasaklandı. 

Tv ‘lere, gazeteciler çıkıyorlar. Hepsi de, Müslüman Ermeni. ‘Kürtçülük’  konusunu tartışıyorlar. Açılım ne zaman? Nasıl olmalıdır? (Bu konuda, onlara bir kısıtlama hiç yok. Olmadı!!!)

İnsanın, bireyin aile geçmişi, Kürt, Ermeni, Laz ya da başka bir etnik kökenden olabilir. Türkiye Cumhuriyetini kuranların ortak vatan anlayışı ile, herkes kendi etnik kimliğini de açık söyleyerek, o kültürü yaşayarak, yaşatarak, geleceğe birlikte yürürler. Kanunlarımızda da, etnik geçmişin söylenmesi yasak değildir.

Böyle bir karmaşa dönemini yaşadık.
Konular ile hiç ilgisi olmayanlar da, tek suçları, etnik olarak ‘Türk’ oldukları için, bazı görev ve konumlardan, ekonomik yapılanmalardan uzaklaştırıldılar. Bunu, böyle bir sonucu, Kürt’te istemez. Aile geçmişi Müslüman Ermeni olanlar da… Bizleri, birbirlerimize düşürmek için, -belki- de, çok sistemli, kapsamlı bir oyunu sahnelemek isteyenler, bizleri mağdur ettiler.  Bu işin içinde olanlar da, konuyu tam anlayamıyorlar gibi…

…ki böylece, Türkiye, güçlü bir ülke, güçlü bir toplum olmasın!

18.04.2017 10:08

İlave: II)

Türkiye’deki nüfus kayıtları, sağlam ve açıktır. Herkesin aile ve etnik geçmişleri, 3-5 yerde kayıtlıdır. Bununla birlikte, bu durum vatandaşlardan saklanıyordu. Böylece, kendi ülkemizde, Türkiye Cumhuriyetini birlikte kuran insanlarımız, birbirleri aleyhine kullanılma yol ve yöntemleri araştırılıyordu. Cumhuriyetin kuruluşunda var olanların çok az bir kısmı hariç, birbirleri aleyhine kullanılmaları da, 1970 lere kadar çok zordu.

Türkiye’nin, tüm farklı etnik geçmişlerden gelen vatandaşlarımızın ana sorunu ise, bölgemizdeki gerek Savaşlar ve gerekse başka nedenler ile, Anadolu’ya sonradan gelen insanlar!... Gerek bütçeden ve gerekse başka kaynaklardan, onlara harcanan paralar… İç istikrar için gerekli olan, iş – aile yaşamındaki, son 15 – 20 yılda giderek artan sıkıntılar vb. Geçim sorunu.

Özellikle, son 40 – 50 yılda gelenlerin, TOPLU OLARAK SINIR DIŞI EDİLMELERİNİ SAĞLAYICI BAZI KATI ÖNLEMLER GEREKİYOR. Bu konu konuşulmuyor. Hatta onlara ev veriliyor. Her Türkçe konuşan, ‘Türk’ değildir. O yerleşimler, ‘Misak-ı Milli’ ilkelerine aykırıdır. 

1970 lerdeki kapalı etnik çalışmalar, Özallı yıllarda,  kendisine has özel bir sistem ile, etkili devlet görevleri,  daire başkanlıkları, danışmanlıklar dâhil, Genel Müdür, üst yönetimler, illerde, bakanlık temsilcisi müdürlüklerin hepsine birden ‘Müslüman Ermeni’ aile geçmişi olanlar atanınca, bir duraklama ve şaşkınlık yaşandı. Süleyman Demirel dönemi, yine biraz esneklik, etnik denge vardı.
Bir atama-tayin de, bireyin anne-baba, eş’i, etnik geçmişini belirten o özel sisteme artık günümüzde gerek yoktur. Bu işin kapalı – gizli yapılması da yanlıştır. Artık, Ankara’dan, herkesin anne-baba, eş’inin aile geçmişi ve etnik bilgilerine ulaşılıyor.  Bunun, kapalı – gizli değil, (isim-soy-ad listesinden zaten hemen anlaşılıyor.) bundan sonra açık yapılmasının, şu tür yararları olacaktır:

Özal’ın Partisi ANAP’ın kuruluş yıllarında, her il deki Ticaret ve Sanayi Odalarında, o yöreyi iyi bilen bir-kaç ‘Müslüman Ermeni’ iş adamı destek, yönlendirmeleri, organizasyonları ile, siyasi parti kurulmuştu. Kapalı etnik kimlik olduğu için, vatandaşlar bu durumu bilmiyorlardı. Açık Etnik kimliğe geçilince, Siyasi Parti Yönetimleri, İl Genel Meclis ve Belediye Meclis Üyelikleri, Milletvekilleri adaylık ve seçimlerinde, il müdürlüklerinde, üniversitelerin yönetimleri ve akademisyen seçimlerinde,  bir etnik denge gelecektir. HÜKÜMETTE, YÖNETİMDE, TEMSİL ADALETİ!...

………….  


18.04.2017 12:26

Hiç yorum yok:

Katkıda bulunanlar

Share it